Coppola, Cannes'da prömiyer yapan son filmi Megalopolis'u geliştirmeye 1980'lerin başında başlar. Projenin uzun tarihçesi, Coppola efsanelerinin bir parçası haline gelir. Megalopolis'in hikayesi, çok serbest bir şekilde, MÖ 63 yılında gerçekleşen Catilina Komplosu hakkında okuduklarından esinlenmiştir.
Yeni Roma şehri değişmek zorundadır; bu da şehri ütopik ve idealist bir geleceğe taşımak isteyen dahi sanatçı Cesar Catilina ile gerici statükoya bağlı kalıp açgözlülüğü, özel menfaatleri ve partizan savaşını sürdürmeye kararlı olan belediye başkanı Franklyn Cicero arasında çatışmaya yol açar. İki taraf arasında kalan ise sosyetik Julia Cicero, belediye başkanının kızıdır; onun Cesar’a olan aşkı, babasına olan sadakatini bölerek onu insanlığın hak ettiğine gerçekten inandığı şeyi keşfetmeye zorlar.
Kariyeri boyunca farklı tarz ve içerikte filmler yapan Coppola bu durumu heyecan verici buluyor; “Nasıl yapacağımı bilmediğim filmler yapmaktan hoşlanıyorum, çünkü eğer bilmiyorsanız filmin kendisi size bunu anlatmaya başlıyor” diyor. Bu filmi için on yıllar boyunca araştırma yapan yönetmen; modern çağa ve antik döneme ait edebi ve felsefe eserlerine ek olarak antik dönem tarihi, günümüz Amerika’sından ve hatta New York şehrinden bazı adli vakaları da inceleyerek ilham bulduğunu iletiyor.. Yönetmenin filmlerinin edebi bir esere dayandırma adetini daha da ileriye götürmüş denilebilir.