Yönetmen Ali Kerem Gülermen, ilk uzun metraj filminde, zorunlu bir göçün hikâyesini anlatıyor. Lozan Antlaşması’nın ardından 1923’te Türkiye ve Yunanistan arasında imzalanan Nüfus Mübadelesi Sözleşmesi sonucunda göç etmek zorunda kalan iki ailenin hikâyesine ışık tutan film; göç kavramının insani boyutunu öne çıkarıyor.
Kavala’dan gelen Balıkçı İsmail Reis ve ailesi ile bir İç Anadolu Kasabası olan Gelveri’de yaşayan ve henüz oradan ayrılmamış Rum çömlekçi Dimitrios ve ailesi, bu zorunlu göç sebebiyle bir süre aynı evi paylaşmak zorunda kalırlar. Film, bu süre zarfında farklı din ve etnik kimliklere mensup bu iki aileyi merkezine alıyor ve aidiyet, bağlılık gibi kavramları sorguluyor. Vatan neresidir? Ben nereye aitim?
Devletler arasında alınan kararların aileler, bireyler ve onların hayatları üzerindeki etkisini göz önüne seren film, Fransız Devrimi ile ortaya çıkan ulus kavramına farklı bir açıdan bakıyor. Adına ulus ya da millet denen şeyin tarih sahnesine çıkışının bir sonucu olarak, farklı unsurlar üzerinden gruplaşmış insanların yine bu kavram yüzünden doğduğu büyüdüğü yerden göç etmek zorunda kalması, siyasi kavramların insan hayatına etkisini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Mübadelenin 100 yılında, artık farklı uluslara mensup insanların aynı evde yaşamaya başladıktan sonra birbirlerine duyduğu saygı, sevgi ve dostluk karşısında millet kavramının derinliğini sorgulayan yönetmen Ali Kerem Gülermen, ilk uzun metraj filmiyle bireylerin farklı kimlikleri olsa da hala insan olduklarını hatırlatıyor.